| Semada kul, hakikate yönelir, akıl ve aşkla yücelir, nefsini terk ederek, Hak’ta yok olur ve olgunluğa ermiş olarak tekrar kulluğa döner.Mevlâna’nın bugün evrensel düzeyde saygınlık gören felsefesinin oluşmasında, babası Bahaeddin Veled’le birlikte Belh’ten Konya’ya hicretinin ve sonraki yıllarda Şems ile tanışmasının etkisi büyüktür.
 tasavvuf Fikir ve eserlerinin evrensel değeri bugün de kabul edilen Mevlâna Celâleddin Rûmi’nin hayat hikayesi, aslında uzun bir yol hikayesidir. Bu yol hikayesi, bugün Afganistan sınırları içinde yer alan Belh şehrinden başlamıştır. Belh şehri; İslam, Hıristiyanlık, Zerdüştlük ve Budizm gibi farklı inançların bir arada yaşayabildiği bir kent olmuştur. Mevlâna’nın babası Bahaeddin Veled, ‘Bilginlerin Sultanı’ unvanıyla anılan Belh’in önde gelen düşünürlerindendi. Belh şehrinden başlayan yolculuğun ilk önemli durağı Nişabur’dur.Bahaeddin Veled, Nişabur’da sufi şair Feridüddîn-i Attar ile buluştu. Genç Mevlâna ile tanışan Attar, ona Esrarname isimli eserini armağan etti. Mevlâna, bu kitabı yaşamı boyunca yanından ayırmadı.
 
 Mekansızlıktan geldikmekansızlığa gidiyoruz
 
 Kervanın diğer önemli bir durağı Bağdat’tır. Kent muhafızları, Bahaeddin Veled’in yolunu çevirir ve hangi kavimden olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini sorar. Bahaeddin Veled şöyle cevap verir:“Tanrı’dan geldik, Tanrı’ya gidiyoruz. Tanrı’dan başka kimsede kuvvet ve kudret yoktur. Biz mekansızlıktan gelip mekansızlığa gidiyoruz.” Mekansızlıktan gelip mekansızlığa giden Bahaeddin Veled ve kafilesi Bağdat’tan hac yoluna giderken Belh şehrinin yakılıp yıkıldığı haberini alır.
 Bahaeddin Veled kafilesiyle birlikte sonunda Karaman’a varır ve ölene kadar da orada yaşar.
 Babasının ve bu yolculuğun Mevlâna üzerindeki etkisi açıktır. Mevlâna’nın tasavvuf felsefesi Kübrevilik, Vahdet-i Vücud, Melamilik ve Kalenderilik felsefelerinin harmanlanmasından meydana gelmiştir.
 Kübrevilik Zühd anlayışını savunur. Zühd anlayışı, dünya nimetlerinden uzak durmayı ve kendini ibadete adamayı öngörür. Vahdet-i Vücud, insan dahil bütün varlıkların Tanrı’nın yansıması olduğunu kabul eder. Tasavvuf bu konuda “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim” hadisini temel alır. Melamilik ve Kalenderilik ise cennete girebilmek için fazladan oruç tutup namaz kılma yöntemine karşıdır. Tanrı’ya ulaşmanın ve mutlu olmanın yolu Tanrı’ya aşkla bağlanmak ve onun sevgisi dışında her şeyi terk etmek demektir. Tasavvuf iyilikseverlik anlamına gelir. İnsanlara yardım edilmeli ama onlardan yardım istenmemelidir.
 Mevlâna’nın felsefesinde en fazla etki bırakan düşünür ise Tebrizli Şemseddin’dir (Şems). Tebrizli Şems, Mevlâna’yı bugün herkesin bildiği Mevlâna yapan âlimdir. Şems’e göre Tanrı’ya ancak aşkla ve gönül bilgisiyle ulaşılabilir. Her şey insana fedadır, insan da kendisine. Tanrı, sadece insanı ululamıştır. Kâbe dünyanın ortasındadır; bütün insanların yüzü oraya dönüktür. Fakat Kâbe ortadan kaldırılırsa insanların birbirlerinin gönüllerine secde ettikleri ortaya çıkar. Tanrı’ya gerçekten teslim olmuş olanlar hakiki müslümandır. Sadece ibadetin şekil şartlarını yerine getirmek yetmez. Önemli olan huzurlu olmaktır. Huzursuz olarak kılınan namazın bir anlamı yoktur. Bu fikirlerle yola çıkan Şems, Tebriz’den çıktığından beri kendisine bir şeyh aramaktadır. Daha dün anasının karnından çıkmış kişilerin kendilerine şeyh deyip, kendilerini Tanrı yerine koymalarından bıkıp usanmıştır. Arayış içindeki Şems, Rum diyarında (Anadolu) yaşayan Mevlâna’nın namını duyar ve Tebriz’den Konya yollarına düşer.
 
 
 Ben O’yum
 Konya’ya ulaşan Şems, bir gün Mevlâna’nın at üzerinde geldiğini, insanların etrafını sararak bir şeyler sorup öğrendiklerini görür. Şems ilerleyerek Mevlâna’nın önüne gelip durur ve “Riyâzat ve ilmin amacı nedir?” diye sorar. Mevlâna da, “Şeriat ve edebi bilmektir” der. Şems, “Hayır, amaç; bilinene ulaşmaktır” diye karşılık verir ve Hakim Senâî’nin şu şiirini okur; “İlim seni senden korumuyorsa/Cahillik, o ilimden çok daha iyidir.”Mevlâna’nın Şems’in bilgeliğinden çok etkilendiği rivayet edilir. Öyleki o güne kadar en az kendisi kadar keskin bir zekayla, en az kendisi kadar güçlü bir irfanla karşılaşmamış olan Mevlâna’nın renginin sarardığı, şaşırdığı söylenir. Bu karşılaşmadan sonra Mevlâna ile Şems altı ay boyunca bir dergaha kapanırlar. Bu sürenin sonunda; okutan, vaaz eden, fetva veren Mevlâna, yeni okumaya başlayan talebeye dönmüştür.
 Mevlâna’nın artık ders vermemesi, vaazları bırakması, hatta Şems’ten başka kimseyle görüşmemesi Konya’da tepki toplamaya başlamıştı. Tepkilerin çoğalmasıyla Şems Konya’yı terketmek zorunda kalır. Bir yıldan daha fazla bir süre de geri dönmez. Sonunda Şems’in izi Şam’da bulunur, Konya’ya dönmesi istenir. İnsanlar pişman görünmektedirler ancak Mevlâna’nın oğlu Alaeddin Çelebi ile arasındaki bir gerginlik, şimşeklerin tekrar Şems üzerinde toplanmasına sebep olur ve Şems öldürülür. Bir rivayete göre Şems’i öldüren yedi kişilik grubun içinde Alaeddin Çelebi de vardır. Nitekim Mevlâna, oğlu Alaeedin Çelebi öldüğünde ne cenazesine katılır ne de namazını kılar. Şems’in ölümünden sonra Mevlâna, Şems’te kendisini gördüğü sonucuna varır. Yıllar sonra Mesnevi’de şunları yazar:
 “Kimi aşık görürsen bil ki maşuktur (sevgilidir) o; bir bakıma hem budur, hem o.
 Susuzlar, alemde su ararlar, fakat su da susuzları arar.”
 balkan talu
 bilgi/
 MEVLEVİ ÇALGILARI
 Rebab
 Ney
 Kudüm
 Tanbur
 Kanun
 Ud-Kopuz
 Mazhar (Bendir)
 Halile
 Kabak Kemane (Gıcek, Kemençe)
 İslam’ın hümanist düşünürü Mevlâna fotoğraf: serra akcan / nar photosSemazenin kolları açık, sağ eli dua edercesine göklere, Hak gözüyle baktığı sol eli yere dönüktür.
 fotoğraf: sedat suna / nar photos
 fotoğraf: sedat suna / nar photos
 Bu, Allah’ın BİR’liğini tasdiktir.
 Bu dönüş, bütün yaratılanları kalpten sevmeyi simgeler.
 fotoğraf: serra akcan / nar photos
 Konya’da Hz. Mevlâna Müzesi.
 |